6 Ocak 2011 Perşembe

Laurence Sterne - Tristram Shandy Beyefendi'nin Hayatı ve Görüşleri

         Tristram Shany beyefendinin hayatı ve görüşleri” adlı kitabın okuma alışkanlıklarını değiştiren bir roman olduğunu söyleyebilirim.
 Kitabın bu başlığa sahip olmasına sakın aldanmayın çünkü kitapta neredeyse Tristram Shandy’nin  hayatı ve görüşleri hariç her şeyden söz ediliyor. Bu kitap Laurence Sterne’in ilk ve tek romanı. Post modern romanın başlangıcı sayılan bu kitap günümüz post modern yazarlarının da başucu kitabı olma niteliğine sahip.
Kitap Orhan Pamuk’un yazdığı önsözle başlıyor. Kitabı okurken yazarın ne yapmak istediğini, neden konudan konuya atladığını ve düz bir çizgi takip etmediğini merak ediyorsanız bu önsöz size yol gösterebilir. Kitabın konusu şudur demem imkânsız çünkü aslında kitabın konusu, konusuzluk. Yazar nükteli diliyle bizi eğlenceli bir oyuna davet ediyor ve onunla konudan konuya, olaydan olaya ve hatta düşünceden düşünceye zıplamamızı istiyor. Aslında kitabın tüm anlaşılmazlığı yani sıra dışı kurgusu bize hayatında düzensizliğini, boşluğunu ve hatta romanın ana teması olan saçmalığını gösteriyor. Kitabı çok sevenler olduğu gibi, anlaşılmaz ve yorucu bulanlar da var. Ama eğer hiç post modern bir roman okumadıysanız sizin için sıra dışı bir tecrübe olacağı şüphesiz.
Kitapta en çok hoşuma giden nokta yazarın sanki okur karşısındaymışsınız gibi onunla konuşması, ona sevgili okurum diyerek hitap etmesi oldu. Hatta yazar kitabının sıra dışılığının farkında ve gelecek eleştirilere de hazır. Öyle hazır cevap ki kitabını okuyan eleştirmenlere de daha yazım aşamasında laf yetiştirmekten geri kalmıyor ve onların beğenilerinin ya da yergilerinin umurunda olmadığını söylüyor. Kitap bir romanın yazım aşamasını yazarın dilinden bize vermeye çalışırken çok farklı tekniklerden faydalanıyor. Boş bırakılan sayfalar, yarım kalan bölümler, anlatmaktan vazgeçtiği konular derken bütün okuma tecrübeleriniz ve yerleşmiş roman anlayışınız yıkılıyor.
Eğer hep aynı çizgiye sahip romanlardan sıkıldıysanız ve farklı bir okuma tecrübesi yaşamak istiyorsanız bu kitabı okumalısınız.

Yazar: Laurence Sterne
Çervirmen: Nuran Yavuz

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları 
Sayfa Sayısı: 668
ISBN: 975363143X

Jane Austen - Emma

         İngiliz romanının 19. yüzyıldaki en önemli isimlerinden olan Jane Austen’ın “ Emma” adlı romanı gerçekten çok dikkat çekici ve okunmaya değer bir eser.
Klasikler arasına girmiş olan bu roman 19. yüzyıl İngiliz toplum hayatını gerçekçi bir dille bizlere aktarması, inceden inceye alaya almasıyla oldukça sürükleyici. Ayrıca başarılı çevre tasvirleri ve realist karakter tahlilleri ile romanın yazıldığı yüzyılı aşıp bugün bile severek okunması hiç şaşırtıcı değil. Tam bir Jane Austen üslubunu görüyoruz her sayfada, özellikle de öne çıkan kadın karakterlerle. Roman İngiltere’nin bir taşra kasabasındaki 3 genç kızın gerçek aşkı arayışlarını anlatıyor. Aşk ana temaymış gibi görünse de arka fonda dönemin İngiliz yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, düşünce tarzını, sosyal yaşamını keyifle öğrenebiliyoruz.
Günümüz realist romanlarının başlangıç çizgisinde sayabileceğimiz bu eseri herkese tavsiye ediyorum. Klasik eser unvanını gerçekten hak eden Emma kadın psikolojini aktarması bakımından da oldukça başarılı. Yazarın “Aşk ve Önyargı” romanını da şiddetle tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

Yazar: Jane Austen
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı

Yayın Evi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 468
ISBN: 9750708787

25 Aralık 2010 Cumartesi

Émile Zola - Germinal


 

Naturalismi yansıtan çok güzel bir eser. Tam bir naturalizm bildirisi diyebiliriz bu kitap için.Bu akımın bütün özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Bunlar canlı tasvirler ve çevre betimlemeleri. Kişilik tasvirler ve tahlillerde ön plana çıkıyor.
1800’lerin Fransasında geçen bu roman, maden işçilerinin hayatını ve onların  yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Sermayeye karşı yaptıkları grev ve açlıktan, fakirlikten kurtulma ısteklerı. Yaşanılan olaylar okurun gözüne çok canlı bir şekilde sunuluyor. Büyük beylerle ucuza çalışan işçilerin bir çatışması anlatılıyor. işçilerin yaşamı evlerı ve çektıkleri sıkıntılar dile getiriliyor. Maden işçilerinin maden ocaklarında yaşadığı zorlukları okurun dunyasına sokabiliyor. Grevin başı Etienne ve onun Rusyalı arkadaşı işçileri bilgilendirip isyana teşvik ediyorlar. Sonunda bütün işçileri arkasına alabiliyor. Fakat onca uğraş ve çabadan sonra işçiler bu uğraşı kaybediyor ve tekrardan ucuza madenlerde çalışmaya devam ediyorlar. Büyük sermayeye sahip olan  burjuvazı galip geliyor. Her zamanki gibi büyük pay onların oluyor.
            Naturalizm akımının en önemli özelliği olan  ayrıtılı çevre tasviri okuru bır nebze sıkabilir. Örnegın, maden anlatımları yer yer sayfalarca sürebiliyor. Buna rağmen, roman çok doğal ve akıcı bir anlatıma sahip. Naturalizmin doğası olan sosyo ekonomik unsurlara göre karakterler konuşturuluyor. Kitapda bilimsel kadercilik ön plana çıkarılıyor. İşçi sınıfının işçi kalacağını zengin zengin olmaya devam edeceğini dile getiriyor.
Dünya klasiklerinde ön plana çıkan “Germinal”, yapmış olduğu çevre tasvirini ve o zamanın hayat koşulllarını anlatış biçiminden ötürü naturalizmin akımının öncüsü olmuştur. Bir akım yaratmış ve bundan sonra gelen natüralist yazarlara en büyük kaynak olmuştur. Kıtabın kalınlığı okurujn gözünde büyüsede Émile Zola’nıngüzel anlatımı okuru sıkmıyor. Kıtapta yaratılan kurgu okuyucuyu kıtabın içine sokuyor ve onları sürüklüyor. Bu kıtabı İş Bankası Kültür Yayınlarından, Bertan Onara’nın çevirisinden okumanızı tavsiye ederim. Okunması gereken en önemli dünya klasiklerinden biridr.

Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Bülent Onaran

Yayıın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 556
ISBN: 9789944889384

23 Aralık 2010 Perşembe

Charles Bukowski - Kadınlar

       
Charles Bukowski orta yaşlarda meşhur olan bir romancıdır. Bu yüzden, meşhur olmadan önce yaşadığı hayatı ve o hayattaki sorunlarını her zaman romanlarına ve şiirlerine yansıtmıştır. “Kadınlar” adlı romanında hayatına giren pek çok kadını anlatmış onlarla yaşadığı aşk, tutku ve seks anılarını kaleme almıştır. Romanda kendi hayatını konu edinmiş, hayatına giren kadınlar üzerinden küçük bir biyografisi yazmıştır. Bukowski “Henry Chinaski” takma adını romanda kullanmıştır.
            “Kadınlar” romanı, altmış yaşına gelmiş. Amerikanın popüler olmayan, özellikle genç kitle tarafından sevilen şair ve yazar Henry Chinaski’nin kadınlarla yaşadığı tecrübeleri konu edinen bir eserdir. Eserde cinselliğe ve cinsel tabulara yönelik pek çok görüş belirtilmiştir. Bukowski’nin bu romanı yazmasındaki asıl amacının, “70’li yıllarda yaşanılan mahremiyeti ve seksin kötü bir şey olduğuna inanılan düşünceleri yıkmak”  olduğu söylenir. Romanda kendi üzerinden, hayatına giren genç yaşlı pek çok kadının profilini çizmiş, onlarla geçirdiği cinsel hayatı konu edinmiştir. Alkol bağımlılığını ve alkolizme yaklaşan bir hayatı göstermiş, romanda alkolü ne kadar sevsede onun berbat bir uğraş olduğundan bahsetmiştir. Romanı üç beş sayfadan oluşan başlıklar altında yazmış, karşılıklı konuşmalara ve iç anlatılara yer vermiştir. Bukowski hayatının küçük bir kısmını, 2 yıllık bir zaman dilimini kaleme almıştır. Roman alışıla gelmiş roman türlerinden farklıdır. Romanın belli bir konusu ve tarzı yoktur. Biyografi tarzında yazıldığı ve anılarından oluştuğu için kitabının sonu ile başı arasında pek bağlantı bulunmaz. Kitap hayatına giren bir kadınla başlar, hayatından çıkan bir kadınla biter. Romanın konusu,  hayatında önemli yer etmiş, aşık olduğu, peşlerinden koştuğu, birlikte yaşadığı kadınların özellikleri ve bu kadınlarla geçirdiği anılardır.Bukowski’nin tarzını aşağıdaki küçük bir alıntı da bulabilirsiniz:
“Kadın olsaydım kesinlikle orospu olurdum. Erkek olarak doğduğum için sürekli kadınları arzuladım. Ne kadar aşağılardaysan o kadar iyidir... Buna rağmen kadınlar -iyi kadınlar- beni korkuttu. Çünkü onlar ruhunuzu ele geçirmek isterler sonunda. Peki o zaman ne kalırdı benden geriye korumak isteyeceğim? Açıkçası fahişeleri, düşmüş kadınları arzuladım. Çünkü ölüdür onlar ve serttirler. Çekip gittikleri zaman bir şey kaybetmezsiniz. Öte yandan bütün bunaltıcı bedellerine rağmen yumuşak, iyi kadınlara da hasret çektim. İki türlü de kaybettim. Güçlü bir adam her ikisinden de vazgeçerdi. Ben güçlü değildim. Böylece hayatım boyunca kadınlarla, kadın düşüncesi ile uğraştım durdum.”
Roman dili bakımından sade ve bir çırpıda okunabilecek bir özelliğe sahip. Fakat her insanın okuyabileceği ve beğenebileceği bir tazı içinde barındırmıyor. Bir okur ilk yirmi sayfadan sonra okumayı bırakırken, diğer bir okur kitabının sonuna kadar gidebilir. O yüzden kitabı tavsiye etme konusunda emin değilim. Her insanın okuması gereken bir başyapıt ve bir klasik değil. Charles Bukowski severlerin kesinlikle okuması gereken bir eser. Çünkü onun hayatının bir kısmını içeren bu kitap, Bukowski’nin hayranlarına ayrı bir bakış açısı kazandıracaktır. Bukowski’yi tanımak isteyenlerde bu kitapla onu okumaya başlayabilirler. Son olarak, kelime kullanımı ve içerik bakımından pek çok argo sözcük barındırması herkesin hoşuna gitmeye bilir. Bu kitap hem önerilir hem önerilmez. Karar sizin…

Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Ali Pardo

Yayın Evi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 310
ISBN: 9758441795
                                                                

Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur

         İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda geçen roman, ana karakterlerden  Mümtaz ve Nuran’ın sonu ayrılıkla biten aşklarının etrafında Cumhuriyet aydınının kendisiyle ve toplumla olan çatışmasını, doğu- batı karşıtlığının zihinlerinde yarattığı huzursuzluğu konu edinir.
         Berna Moran’ın “huzursuzluğun romanı” olarak değerlendirdiği Huzur; dört bölümden oluşur.  Romanın en önemli karakterlerinden olan İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz’ın adlarıyla verilen bu bölümler hep romanın başat karakteri olan Mümtaz’ın gözünden yansıtılır. Üçüncü kişinin ağzından anlatılan romana, belli bir olaydan çok karakterlerin psikolojileri, iç çatışmaları hakimdir.
         Huzur müzikal altyapısı çok sağlam olan bir romandır. Ahmet Hamdi Tanpınar, yoğun olarak karakterlerin iç dünyalarına değinirken musiki temasını, duyguların yansıtılmasında  önemli bir araç olarak kullanır. Romanda müzikler okuyucunun, karakterlerin psikolojilerini daha iyi anlamasına, karakterleri çözümlemesine yardımcı olur. Roman, sanki musiki ile yoğrulmuş gibidir.
          Huzur şüphesiz ki başarılı bir romandır. Tanpınar’la özdeşleşmiştir ve Türk edebiyatının yapı taşlarından biri olarak kabul edilir. Fakat adından çok uzakta bir romandır. Okurda, huzurun aksine huzursuzluk ve tedirginliktir yaratır. Bunda romanda işlenen temanın, o dönemin atmosferinin, karamsar havanın ve mutsuz sonun etkisi büyüktür. Bunlara ek olarak romanın dili hiç de hafif değildir. Musiki ile ilgili çok fazla terim vardır. Zaten roman baştan sona musikiyle örülüdür. Bu bakımdan, müzikle ilgilenmeyen ve Türk musikisini, onun makamlarını bilmeyen bir okurun keyif almakta zorlanabileceği bir romandır. Özellikle Klasik Türk müziği ile ilgilenenlerin daha çok zevk alacağı, büyük ölçüde kulağa hitap eden bu roman; olumlu görüşlerin yanı sıra olumsuz eleştiriler de alsa mutlaka okunması gereken, üslubuyla okuyucuyu oldukça zorlayan; ama  bir o kadar da büyüleyen bir roman olma özelliği taşır.
         Sonuç olarak; Dede Efendiden, Hafız Post’a, Wagner’den Beethoven’a kadar meşhur bestekarların isimlerine ve eserlerine değindiği, musikiyi içinde yoğun olarak barındıran ve okuyucuda derin izler bırakan Huzur, herkesin okuması gereken; fakat bunun yanında okuru oldukça zorlayan bir romandır. Okurken içinizi derin bir sıkıntı, huzursuzluk duygusu kaplıyorsa romanı gerçekten yaşıyorsunuz demektir. Kısacası Huzur’u okurken efkarlanmaya hazır olun.



Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar


Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları 
Sayfa Sayısı: 442
ISBN : 9789750801754

22 Aralık 2010 Çarşamba

Niccolò Machiavelli – Prens


Napolyon hayatı boyunca bu kitabı hep yanında taşıdı. Osmanlı Padişahları bu kitabı saraylarından eksik etmedi. Vatikan kitabı yasaklattı. İtalya’da kitap yazıldıktan sonraki her Prens bu kitaptan etkilendi. Günümüzde halen ders kitabı olarak dünyanın pek çok ülkesinde “En iyi devlet yönetimi nasıl olur” başlığı altında okutuluyor.
Machiavelli bu kitabı 1513 yılında yazmıştır. “Prens” kitabı, üzerinden neredeyse 500 yıl geçmesine rağmen halen güncelliğini koruyan, okunduğu zaman insanı hayrete düşüren ve siyasi anlamda ondan sonra meydana gelen pek çok soruna 1513 yılında cevap veren bir kitaptır. Basıldığı 1532 yılından sonra ünü her gecen gün artmış, ünlü hükümdarların, felsefe adamlarının başucu kitabı olmuştur. Ülkesinin (İtalya) daha iyi yönetilebileceğini savunan ve yazdığı zamandaki sorunlara cevap bulan bir eser ortaya koymuştur. İtalya’nın Prensliklerini eleştirel bir bakış açısında anlatmıştır. Onların yönetimdeki yanlışlıklarını gözler önüne sermştir. Kitabında geçmişte varolan pek çok olaydan bahsetmiş ve tarihi alıntılarda bulunmuştur. Düşüncelerini bu alıntılarla desteklemiştir. Zamanın çok ilersinde düşünen Machiavelli, eserinde İtalya’nın gelecekte karşılaşabileceği pek çok sorundan bahsetmiş ve tahminler yürütmüştür. Papalığın din sömürüsü siyasetini eleştirdiğinden ötürü kitabının uzun yıllar basımı engellenmiştir.
Machiavelli kitabında, ulaşılacak amaç uğrunda kullanılacak tüm yöntemleri mübah sayan bir tutumdan bahseder. Devletin ve halkın mutluluğunu ön plana çıkarır ve bu yolda yapılması gerekenin en kısa ve kesin bir şekilde yapılmasın gerektiğini savunmuştur. Bu eserden sonra, “Makyavelizm” fikri doğmuş ve insanlar onun için hilekar, hain ve gaddar söylemlerinde bulunmuştur. "Prens" kitabında Machiavelli şu fikri üzerinde durur; “Aslolan şeyin amaçlar olduğu, bu amaçların hangi yolda elde edildiğinin ise o kadar önemli olmadığıdır” der.
Sonuç olarak herkesin bu kitabı okumasını tavsiye ederim. İster aynı görüşte isterseniz de farklı görüşte olun ama bu kitabı okuyun. 500 sene önce yazılmış bir kitabının ne kadar önemli bir eser olduğunu göreceksiniz. Machiavelli’nin yaptığı tespitleri ve verdiği örnekleri hayretle okuyacaksınız. Zamanında değerinin bilinmediği ama ondan sonra gelen hükümdarların “Prens” kitabını okuyarak devlet yönetiminde fikir sahibi olduğu bir gerçektir. Ayrıca kitap sizi beş yüzlü yılların siyasi atmosferine götüreceğine emin olabilirsiniz. Tekrardan herkesin okumasını tavsiye ederim.


Yazar: Niccolò Machiavelli
Çevirmen: Rekin Toksoy


Yayın Evi: Oğlak Yayınları
Sayfa Sayısı: 220
ISBN: 9789753292757



20 Aralık 2010 Pazartesi

Milan Kundera - Kimlik



Bir kadın bitmiş tükenmiş hayata dair beslediği hiç bir şey kalmamış bir kadın... Bir erkek ne yapacağını nasıl yaşayacağını bilmeyen bır erkek.... Kadının ismi Chantal, erkeğinki ise Jean Marc. İşte bana göre Milan Kundera’nın Kimlik adlı romanı böyle başlıyor. İki kere evlenmiş, çok sevdıği çocuğunu kaybetmiş ve artık yaşlandığnı ve erkeklerin ona bakmadığını düşünen bir kadın. Ve bu kadının Jean Marc’a duydugu aşk ve bu aşkla birlikte yaşama, hayata tekrardan tutunma isteği. Jeran Marc’ın muaazzam aşkı ve Chantal’ı kaybetme korkusu. Aklına sürekli getirdiği ölüm ve Chantal’ın hayata gözlerini yunma ihtimali. Sürekli düsündüğü ölüm ve onun ölümünden sonra ne yapacağı. Söyledği bır soz: “Eğer onu bir gün kaybedersem asla intihar edıp ölmek istemem çünkü onu beklerım gelmesını beklerım asla egoist davranmam” der Jean Marc.
Tutkulu bır aşk, karşılıklı bır aşk. Kundera Kimlık adlı romanında bu iki karakteri anlatmış ve bu karakterlerin hayata bakış açılarıyla oluşturmuş romanını. Özellikle ön plana çıkarılan konu; kadın ve erkeğin hayat karşısında hangi tarafta durdukları ve bu açıdan dış dünya ile nasıl iletişime geçtikleridir. Kundera sürekli karakterlerini içten konuşturarak onların iç dünyalarını okura sunuyor. İki karakterin birbirleri hakkındaki şüpheleri romanda ana konuyu oluşturuyor. Jean Marc’ın karşıdakinin sevgisini test etmek için, yabancı bir ağızdan yazdığı mektuplar ve bu mektuplara karşı hayal kırıklığına uğrayan bir kadın. Romanın belki de en etkileyici noktası, Chantal’a  iltifatlar düzen bir kişi tarafından gelen mektupların, ona tekrardan çekici, güzel ve karşı cinsi etkileyen bir kadın olduğunu hatırlatan bu mektupların, aslında çok uzaktan değil de yanı başındaki gerçek sevgiliden  geldiğinin ortaya çıktığı andır.
Roman, Normandiya’da bir sahil kasabasında başlayıp, Paris’in sokaklarında devam ediyor ve son olarak da Londra’da noktalanıyor. Kundera, romanın sonunda okuru derinden etkilemesi ve şaşırtmasını çok iyi biliyor. Okura Bütün bunlar rüya mıydı? sorusunu sorduruyor. Siz siz olun ve bu romanı bir an evvel okuyun. Eminim ki okuyan herkes hayatında bir dönem hissettikerinin yansımasını bulacaktır bu romanda.

Yazar: Milan Kundera
Çevirmen: Aykut Derman

Yayın Evi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 167
ISBN: 9789755108346