25 Aralık 2010 Cumartesi

Émile Zola - Germinal


 

Naturalismi yansıtan çok güzel bir eser. Tam bir naturalizm bildirisi diyebiliriz bu kitap için.Bu akımın bütün özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Bunlar canlı tasvirler ve çevre betimlemeleri. Kişilik tasvirler ve tahlillerde ön plana çıkıyor.
1800’lerin Fransasında geçen bu roman, maden işçilerinin hayatını ve onların  yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Sermayeye karşı yaptıkları grev ve açlıktan, fakirlikten kurtulma ısteklerı. Yaşanılan olaylar okurun gözüne çok canlı bir şekilde sunuluyor. Büyük beylerle ucuza çalışan işçilerin bir çatışması anlatılıyor. işçilerin yaşamı evlerı ve çektıkleri sıkıntılar dile getiriliyor. Maden işçilerinin maden ocaklarında yaşadığı zorlukları okurun dunyasına sokabiliyor. Grevin başı Etienne ve onun Rusyalı arkadaşı işçileri bilgilendirip isyana teşvik ediyorlar. Sonunda bütün işçileri arkasına alabiliyor. Fakat onca uğraş ve çabadan sonra işçiler bu uğraşı kaybediyor ve tekrardan ucuza madenlerde çalışmaya devam ediyorlar. Büyük sermayeye sahip olan  burjuvazı galip geliyor. Her zamanki gibi büyük pay onların oluyor.
            Naturalizm akımının en önemli özelliği olan  ayrıtılı çevre tasviri okuru bır nebze sıkabilir. Örnegın, maden anlatımları yer yer sayfalarca sürebiliyor. Buna rağmen, roman çok doğal ve akıcı bir anlatıma sahip. Naturalizmin doğası olan sosyo ekonomik unsurlara göre karakterler konuşturuluyor. Kitapda bilimsel kadercilik ön plana çıkarılıyor. İşçi sınıfının işçi kalacağını zengin zengin olmaya devam edeceğini dile getiriyor.
Dünya klasiklerinde ön plana çıkan “Germinal”, yapmış olduğu çevre tasvirini ve o zamanın hayat koşulllarını anlatış biçiminden ötürü naturalizmin akımının öncüsü olmuştur. Bir akım yaratmış ve bundan sonra gelen natüralist yazarlara en büyük kaynak olmuştur. Kıtabın kalınlığı okurujn gözünde büyüsede Émile Zola’nıngüzel anlatımı okuru sıkmıyor. Kıtapta yaratılan kurgu okuyucuyu kıtabın içine sokuyor ve onları sürüklüyor. Bu kıtabı İş Bankası Kültür Yayınlarından, Bertan Onara’nın çevirisinden okumanızı tavsiye ederim. Okunması gereken en önemli dünya klasiklerinden biridr.

Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Bülent Onaran

Yayıın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 556
ISBN: 9789944889384

23 Aralık 2010 Perşembe

Charles Bukowski - Kadınlar

       
Charles Bukowski orta yaşlarda meşhur olan bir romancıdır. Bu yüzden, meşhur olmadan önce yaşadığı hayatı ve o hayattaki sorunlarını her zaman romanlarına ve şiirlerine yansıtmıştır. “Kadınlar” adlı romanında hayatına giren pek çok kadını anlatmış onlarla yaşadığı aşk, tutku ve seks anılarını kaleme almıştır. Romanda kendi hayatını konu edinmiş, hayatına giren kadınlar üzerinden küçük bir biyografisi yazmıştır. Bukowski “Henry Chinaski” takma adını romanda kullanmıştır.
            “Kadınlar” romanı, altmış yaşına gelmiş. Amerikanın popüler olmayan, özellikle genç kitle tarafından sevilen şair ve yazar Henry Chinaski’nin kadınlarla yaşadığı tecrübeleri konu edinen bir eserdir. Eserde cinselliğe ve cinsel tabulara yönelik pek çok görüş belirtilmiştir. Bukowski’nin bu romanı yazmasındaki asıl amacının, “70’li yıllarda yaşanılan mahremiyeti ve seksin kötü bir şey olduğuna inanılan düşünceleri yıkmak”  olduğu söylenir. Romanda kendi üzerinden, hayatına giren genç yaşlı pek çok kadının profilini çizmiş, onlarla geçirdiği cinsel hayatı konu edinmiştir. Alkol bağımlılığını ve alkolizme yaklaşan bir hayatı göstermiş, romanda alkolü ne kadar sevsede onun berbat bir uğraş olduğundan bahsetmiştir. Romanı üç beş sayfadan oluşan başlıklar altında yazmış, karşılıklı konuşmalara ve iç anlatılara yer vermiştir. Bukowski hayatının küçük bir kısmını, 2 yıllık bir zaman dilimini kaleme almıştır. Roman alışıla gelmiş roman türlerinden farklıdır. Romanın belli bir konusu ve tarzı yoktur. Biyografi tarzında yazıldığı ve anılarından oluştuğu için kitabının sonu ile başı arasında pek bağlantı bulunmaz. Kitap hayatına giren bir kadınla başlar, hayatından çıkan bir kadınla biter. Romanın konusu,  hayatında önemli yer etmiş, aşık olduğu, peşlerinden koştuğu, birlikte yaşadığı kadınların özellikleri ve bu kadınlarla geçirdiği anılardır.Bukowski’nin tarzını aşağıdaki küçük bir alıntı da bulabilirsiniz:
“Kadın olsaydım kesinlikle orospu olurdum. Erkek olarak doğduğum için sürekli kadınları arzuladım. Ne kadar aşağılardaysan o kadar iyidir... Buna rağmen kadınlar -iyi kadınlar- beni korkuttu. Çünkü onlar ruhunuzu ele geçirmek isterler sonunda. Peki o zaman ne kalırdı benden geriye korumak isteyeceğim? Açıkçası fahişeleri, düşmüş kadınları arzuladım. Çünkü ölüdür onlar ve serttirler. Çekip gittikleri zaman bir şey kaybetmezsiniz. Öte yandan bütün bunaltıcı bedellerine rağmen yumuşak, iyi kadınlara da hasret çektim. İki türlü de kaybettim. Güçlü bir adam her ikisinden de vazgeçerdi. Ben güçlü değildim. Böylece hayatım boyunca kadınlarla, kadın düşüncesi ile uğraştım durdum.”
Roman dili bakımından sade ve bir çırpıda okunabilecek bir özelliğe sahip. Fakat her insanın okuyabileceği ve beğenebileceği bir tazı içinde barındırmıyor. Bir okur ilk yirmi sayfadan sonra okumayı bırakırken, diğer bir okur kitabının sonuna kadar gidebilir. O yüzden kitabı tavsiye etme konusunda emin değilim. Her insanın okuması gereken bir başyapıt ve bir klasik değil. Charles Bukowski severlerin kesinlikle okuması gereken bir eser. Çünkü onun hayatının bir kısmını içeren bu kitap, Bukowski’nin hayranlarına ayrı bir bakış açısı kazandıracaktır. Bukowski’yi tanımak isteyenlerde bu kitapla onu okumaya başlayabilirler. Son olarak, kelime kullanımı ve içerik bakımından pek çok argo sözcük barındırması herkesin hoşuna gitmeye bilir. Bu kitap hem önerilir hem önerilmez. Karar sizin…

Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Ali Pardo

Yayın Evi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 310
ISBN: 9758441795
                                                                

Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur

         İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda geçen roman, ana karakterlerden  Mümtaz ve Nuran’ın sonu ayrılıkla biten aşklarının etrafında Cumhuriyet aydınının kendisiyle ve toplumla olan çatışmasını, doğu- batı karşıtlığının zihinlerinde yarattığı huzursuzluğu konu edinir.
         Berna Moran’ın “huzursuzluğun romanı” olarak değerlendirdiği Huzur; dört bölümden oluşur.  Romanın en önemli karakterlerinden olan İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz’ın adlarıyla verilen bu bölümler hep romanın başat karakteri olan Mümtaz’ın gözünden yansıtılır. Üçüncü kişinin ağzından anlatılan romana, belli bir olaydan çok karakterlerin psikolojileri, iç çatışmaları hakimdir.
         Huzur müzikal altyapısı çok sağlam olan bir romandır. Ahmet Hamdi Tanpınar, yoğun olarak karakterlerin iç dünyalarına değinirken musiki temasını, duyguların yansıtılmasında  önemli bir araç olarak kullanır. Romanda müzikler okuyucunun, karakterlerin psikolojilerini daha iyi anlamasına, karakterleri çözümlemesine yardımcı olur. Roman, sanki musiki ile yoğrulmuş gibidir.
          Huzur şüphesiz ki başarılı bir romandır. Tanpınar’la özdeşleşmiştir ve Türk edebiyatının yapı taşlarından biri olarak kabul edilir. Fakat adından çok uzakta bir romandır. Okurda, huzurun aksine huzursuzluk ve tedirginliktir yaratır. Bunda romanda işlenen temanın, o dönemin atmosferinin, karamsar havanın ve mutsuz sonun etkisi büyüktür. Bunlara ek olarak romanın dili hiç de hafif değildir. Musiki ile ilgili çok fazla terim vardır. Zaten roman baştan sona musikiyle örülüdür. Bu bakımdan, müzikle ilgilenmeyen ve Türk musikisini, onun makamlarını bilmeyen bir okurun keyif almakta zorlanabileceği bir romandır. Özellikle Klasik Türk müziği ile ilgilenenlerin daha çok zevk alacağı, büyük ölçüde kulağa hitap eden bu roman; olumlu görüşlerin yanı sıra olumsuz eleştiriler de alsa mutlaka okunması gereken, üslubuyla okuyucuyu oldukça zorlayan; ama  bir o kadar da büyüleyen bir roman olma özelliği taşır.
         Sonuç olarak; Dede Efendiden, Hafız Post’a, Wagner’den Beethoven’a kadar meşhur bestekarların isimlerine ve eserlerine değindiği, musikiyi içinde yoğun olarak barındıran ve okuyucuda derin izler bırakan Huzur, herkesin okuması gereken; fakat bunun yanında okuru oldukça zorlayan bir romandır. Okurken içinizi derin bir sıkıntı, huzursuzluk duygusu kaplıyorsa romanı gerçekten yaşıyorsunuz demektir. Kısacası Huzur’u okurken efkarlanmaya hazır olun.



Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar


Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları 
Sayfa Sayısı: 442
ISBN : 9789750801754

22 Aralık 2010 Çarşamba

Niccolò Machiavelli – Prens


Napolyon hayatı boyunca bu kitabı hep yanında taşıdı. Osmanlı Padişahları bu kitabı saraylarından eksik etmedi. Vatikan kitabı yasaklattı. İtalya’da kitap yazıldıktan sonraki her Prens bu kitaptan etkilendi. Günümüzde halen ders kitabı olarak dünyanın pek çok ülkesinde “En iyi devlet yönetimi nasıl olur” başlığı altında okutuluyor.
Machiavelli bu kitabı 1513 yılında yazmıştır. “Prens” kitabı, üzerinden neredeyse 500 yıl geçmesine rağmen halen güncelliğini koruyan, okunduğu zaman insanı hayrete düşüren ve siyasi anlamda ondan sonra meydana gelen pek çok soruna 1513 yılında cevap veren bir kitaptır. Basıldığı 1532 yılından sonra ünü her gecen gün artmış, ünlü hükümdarların, felsefe adamlarının başucu kitabı olmuştur. Ülkesinin (İtalya) daha iyi yönetilebileceğini savunan ve yazdığı zamandaki sorunlara cevap bulan bir eser ortaya koymuştur. İtalya’nın Prensliklerini eleştirel bir bakış açısında anlatmıştır. Onların yönetimdeki yanlışlıklarını gözler önüne sermştir. Kitabında geçmişte varolan pek çok olaydan bahsetmiş ve tarihi alıntılarda bulunmuştur. Düşüncelerini bu alıntılarla desteklemiştir. Zamanın çok ilersinde düşünen Machiavelli, eserinde İtalya’nın gelecekte karşılaşabileceği pek çok sorundan bahsetmiş ve tahminler yürütmüştür. Papalığın din sömürüsü siyasetini eleştirdiğinden ötürü kitabının uzun yıllar basımı engellenmiştir.
Machiavelli kitabında, ulaşılacak amaç uğrunda kullanılacak tüm yöntemleri mübah sayan bir tutumdan bahseder. Devletin ve halkın mutluluğunu ön plana çıkarır ve bu yolda yapılması gerekenin en kısa ve kesin bir şekilde yapılmasın gerektiğini savunmuştur. Bu eserden sonra, “Makyavelizm” fikri doğmuş ve insanlar onun için hilekar, hain ve gaddar söylemlerinde bulunmuştur. "Prens" kitabında Machiavelli şu fikri üzerinde durur; “Aslolan şeyin amaçlar olduğu, bu amaçların hangi yolda elde edildiğinin ise o kadar önemli olmadığıdır” der.
Sonuç olarak herkesin bu kitabı okumasını tavsiye ederim. İster aynı görüşte isterseniz de farklı görüşte olun ama bu kitabı okuyun. 500 sene önce yazılmış bir kitabının ne kadar önemli bir eser olduğunu göreceksiniz. Machiavelli’nin yaptığı tespitleri ve verdiği örnekleri hayretle okuyacaksınız. Zamanında değerinin bilinmediği ama ondan sonra gelen hükümdarların “Prens” kitabını okuyarak devlet yönetiminde fikir sahibi olduğu bir gerçektir. Ayrıca kitap sizi beş yüzlü yılların siyasi atmosferine götüreceğine emin olabilirsiniz. Tekrardan herkesin okumasını tavsiye ederim.


Yazar: Niccolò Machiavelli
Çevirmen: Rekin Toksoy


Yayın Evi: Oğlak Yayınları
Sayfa Sayısı: 220
ISBN: 9789753292757



20 Aralık 2010 Pazartesi

Milan Kundera - Kimlik



Bir kadın bitmiş tükenmiş hayata dair beslediği hiç bir şey kalmamış bir kadın... Bir erkek ne yapacağını nasıl yaşayacağını bilmeyen bır erkek.... Kadının ismi Chantal, erkeğinki ise Jean Marc. İşte bana göre Milan Kundera’nın Kimlik adlı romanı böyle başlıyor. İki kere evlenmiş, çok sevdıği çocuğunu kaybetmiş ve artık yaşlandığnı ve erkeklerin ona bakmadığını düşünen bir kadın. Ve bu kadının Jean Marc’a duydugu aşk ve bu aşkla birlikte yaşama, hayata tekrardan tutunma isteği. Jeran Marc’ın muaazzam aşkı ve Chantal’ı kaybetme korkusu. Aklına sürekli getirdiği ölüm ve Chantal’ın hayata gözlerini yunma ihtimali. Sürekli düsündüğü ölüm ve onun ölümünden sonra ne yapacağı. Söyledği bır soz: “Eğer onu bir gün kaybedersem asla intihar edıp ölmek istemem çünkü onu beklerım gelmesını beklerım asla egoist davranmam” der Jean Marc.
Tutkulu bır aşk, karşılıklı bır aşk. Kundera Kimlık adlı romanında bu iki karakteri anlatmış ve bu karakterlerin hayata bakış açılarıyla oluşturmuş romanını. Özellikle ön plana çıkarılan konu; kadın ve erkeğin hayat karşısında hangi tarafta durdukları ve bu açıdan dış dünya ile nasıl iletişime geçtikleridir. Kundera sürekli karakterlerini içten konuşturarak onların iç dünyalarını okura sunuyor. İki karakterin birbirleri hakkındaki şüpheleri romanda ana konuyu oluşturuyor. Jean Marc’ın karşıdakinin sevgisini test etmek için, yabancı bir ağızdan yazdığı mektuplar ve bu mektuplara karşı hayal kırıklığına uğrayan bir kadın. Romanın belki de en etkileyici noktası, Chantal’a  iltifatlar düzen bir kişi tarafından gelen mektupların, ona tekrardan çekici, güzel ve karşı cinsi etkileyen bir kadın olduğunu hatırlatan bu mektupların, aslında çok uzaktan değil de yanı başındaki gerçek sevgiliden  geldiğinin ortaya çıktığı andır.
Roman, Normandiya’da bir sahil kasabasında başlayıp, Paris’in sokaklarında devam ediyor ve son olarak da Londra’da noktalanıyor. Kundera, romanın sonunda okuru derinden etkilemesi ve şaşırtmasını çok iyi biliyor. Okura Bütün bunlar rüya mıydı? sorusunu sorduruyor. Siz siz olun ve bu romanı bir an evvel okuyun. Eminim ki okuyan herkes hayatında bir dönem hissettikerinin yansımasını bulacaktır bu romanda.

Yazar: Milan Kundera
Çevirmen: Aykut Derman

Yayın Evi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 167
ISBN: 9789755108346

18 Aralık 2010 Cumartesi

Paul Auster - Görünmeyen

     Paul Auster, Görünmeyen adlı kitabında bir gencin, (hayat karşısında dimdik durmaya çalışan bir gencin) tanıştığı yeni ve farklı insanlardan nasıl etkilendiğini ve bu etkinin onu hayatının sonuna kadar nasıl abluka altına aldığını konu edinmiş.
     Auster, Adam Walker’ı kitabının ana karakteri yapmış. Bu kitabı, dürüst, namuslu ve gözüpek bir karaktere sahip olan bir genç üzerine oturtmuş. Yazar, Walker’ın küçük dünyasının nasıl değiştiğini ve bu değişimin hangi aşamalardan geçtiğini bütün kitapta aynı heyecan seviyesinde vermiş. Edebiyatla uğraşan, şair ve yazar olmak isteyen Walker’ın bu uğraşısının kitabın sonunda nasıl gerçekleştiğini çok güzel ve marjinal bir şekilde görüyoruz.
     Walker’ın hayatındaki değişim katıldığı partide başlıyor. Walker, o partide Born ve Margot ile karşılaşıyor. Kırklı yaşlarda olan iki insanın; Walker’ın pratik zekasından nasıl etkilendiği ve onunla bir şeyler paylaşmak için ne kadar çabaladığını görüyoruz. Walker’dan sonra, romanın ikinci ana karakteri olan ve romanın sonuna dek bizimle olan kişi Born. Born, o partide Walker’ın hayatına girer ve Walker’ı ölümüne kadar etkileyecek bir karaktere bürünür. Roman, Born sayesinde Walker’ın gölgesiyle, New York, Paris ve Karayiplere kadar uzanır. Bu sayede bize üç farklı yerde üç farklı dokuyu ve heyecanı hissettiriyor. Roman Karayipler’de, Born’u konu edinerek bitiyor. Partide başlayan roman, Karayipler’de son buluyor.
     Ben size romanın başını ve sonunu ana başlığıyla söyledim. Ama romanın özelliğini ve büyüsünü okumadan anlamanız imkansız. Kitabın aslında çok farklı yazıldığını ikinci bölümden sonra göreceksiniz ve çok etkileneceksiniz. Paul Auster, burada pek sık yapılmayanı yapmış ve klasik sonlardan klasik roman yazımlarından farklı bir yol izlemiş, tarzını ortaya koymuş. Görünmeyen’i okumanızı ve Walker’ın gizemini anlamanızı tavsiye ederim.

Yazar: Paul Auster
Çevirmen: Seçkin Sevi

Yayın Evi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 252
ISBN:978975011183

Aslı Erdoğan - Kırmızı Pelerinli Kent

         Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent adlı romanı, Rio’da yaşayan Özgür’ün bir pazar gününü konu alır. Özgür otuzuna yaklaşmış, bir mesleği olmayan ve tek başına yaşayan bir kadındır. Roman boyunca Özgür’ün Rio’da geçirdiği sıradan bir pazar günü yaptıkları anlatılır. Romanın içinde bulunduğu şimdiki zamanının dışında geri dönüşler de vardır. Bu geri dönüşlerde de Özgür’ün Rio’daki geçmiş yaşantısından kesitler sunulur.
         Geleceğe kalacak elli yazar arasında gösterilen Aslı Erdoğan bu romanında okuru Rio sokaklarında dolaştırır. Tasvirleri o kadar gerçekçi ve dokunaklıdır ki okur kendini gerçekten Rio’nun o bunaltıcı atmosferinde bulur. Romanda işlenen ana tema Özgür’ün değişimi ve bireyselleşme sürecidir. Okur onun yaşadığı değişime roman boyunca yakından şahit olur.
         Özgür, adı gibi tamamen özgür, sınırsız bir hayat sürer Rio’da. Fakat eğlenceden tehlikeye ve cinselliğe kadar her şeyin sınırsız yaşandığı bu şehir, Özgür’ün tüm masumiyetini, saflığını ve umutlarını elinden alır. Özgür, Rio’ya geldiği ilk zamanlardakinden çok farklı biri olarak hayatına devam eder; çünkü hayatta kalmak için değişmek zorundadır. Bu değişim Rio’nun istediği doğrultuda olur. Özgür, değişirken kendinden çok ödün verir. Onun bireyselleşmesi aşırı boyuttadır ve bu aşırı bireysellik onu Özgür olmaktan çıkarır. Onu mutsuzluğa ve yalnızlığa mahkum eder. Bu yalnızlıktan çıkmak onun için artık çok zordur.
         Sıradan konulardan ve bilindik tarzlardan sıkıldıysanız bu roman size ilaç gibi gelecek ve size taze bir soluk aldıracak. Kırmızı Pelerinli Kent’i okurken Rio’ya yolculuk etmeye hazır olun. 

Yazar: Aslı Erdoğan

Yayın Evi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
ISBN: 9789752893580

12 Kasım 2010 Cuma

Jean Christophe Grange - Ölü Ruhlar Ormanı

       Fransız yazar Jean Christophe Grange’ın tüm dünyada ilgi ile takip edilen son romanı Ölü Ruhlar Ormanı 2010 yazının başında Türk okurlarıyla buluştu.
      Kitap;  Grange’nin diğer ses getiren romanları gibi bir solukta okunuyor. Kitap, son 25-30 sayfasına kadar heyecan dolu ilerleyip okurun merakını sürekli canlı tutsa da, sıradan sonuyla okuru büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor maalesef.
      Grange’ın araştırmacı-gazeteci kimliğinin izlerini yansıtan bu romanı egzotik ülkelerde akıl almaz yolculuklara sürüklüyor okuru. Romanın başkahramanı sorgu yargıcı Jeanne Korowa; Fransa’dan Nikaragua’ya oradan da Guatemala ve Arjantin’e uzanan esrarengiz yolculukta ne olduğunu tam olarak kestiremediği tuhaf bir varlığın işlediği vahşi cinayetlerin izini sürüyor.
      Grange; her şeyi bilen anlatıcının gözünden anlattığı romanında, cinayetlerin en ince ayrıntılarını ve tüm vahşetini gözler önüne seriyor. İşlenen cinayetleri o kadar ayrıntılı tarif ediyor ki, okur cinayet mahallindeki bir sorgu yargıcı ya da adli tıp doktoru gibi hissediyor kendini. Buna ek olarak egzotik mekanların, acımasız doğanın ve oralardaki  yerli halkın vurgulandığı bölümler de romanın gizemine ve sürükleyiciliğine katkı sağlıyor. Kanibalizm, otizm ve ilk insan türleri hakkında verilen bilgiler de son derece etkileyici. Ayrıca Nikaragua ve Arjantin’in yakın geçmiş tarihi de çoğu zaman ön plana çıkıyor ve romana gerçekçi bir hava kazandırıyor.
      Sonuç olarak Ölü Ruhlar Ormanı sıkılmadan okunacak, okuru sürekli düşündüren ve sürprizlerle karşılaştıran keyifli  bir roman. Fakat kendisinden bekleneni ne yazık ki veremiyor. Çünkü kitabın gerilimine ve yazarına yakışmayacak şekilde sıradan bir sonla bitiyor. Okurun hevesi kursağında kalıyor ne yazık ki. Bu yüzden de vasat bir roman olmanın ötesine geçemiyor.

Yazar: Jean Christophe Grange
Çeviri: Tankut Gökçe

Yayın Evi: Doğan Kitapçılık
Sayfa Sayısı: 460
ISBN: 9786051116518